KİŞİSEL GELİŞEMEME GÜNLÜKLERİ- 3

 

ELMASIN KİMSESİ

 


Kırmızı balık gölde kıvrıla kıvrıla yüzüyor, balıkçı hasan geliyor oltasını atıyor. Kırmızı balık dinle sakın yemi yeme. Balıkçı seni tutacak, sepetine atacak. Balıkçıyı sepete atan kırmızı balık..

Güneşin tuzla buz olmuş hali içime sıkıştırılmış gibi hissettiğim zamanlar oluyor.

Düşsel bir akış sanki tüm evreni ruhuma toplamışım ama yine de ağlama isteği doğurmuş gibi. Sahi her şeyin bilgisine sahip olsak bu bizi huzurlu ve mutlu bir insan mı yapardı? İç huzuru bulmuş mu olurduk? Yoksa çok derin bir hüzne mi kapılırdık? Yaşam enerjimiz bir daha hiç geri gelmemek üzere bizi terk mi ederdi?

En büyük korkum belki de tek gerçek korkum unutmak. Zamanın böyle akarken bizlerden bir şeyler çalması. Güzel bir an yaşarken onu uzay boşluğunda kimsesizliğe terk edebileceğim aklıma geliyor. Unutmanın en yetenekli olduğumuz konu olması beni hep endişelendiriyor. Fotoğraf çekmek bu konuda benim için bir sakinleştirici oluyor. Olanları kaydetmek, bir yerde toplu durması içimi rahatlatıyor. Bazen kızlarla çok mutlu olduğumuz anlarda ağlayıp onları da ağlatıyorum. Duygu seli yaşanıyor aramızda işte o anlarda güvende hissediyorum sonsuza kadar sürecek gibi geliyor.

Hiç biri için üzüldüğünüzde göğsünüz ağzınızdan çıkacak gibi oldu mu? Hani oradaki düğüm, yumru. Bir insana ya da insanlara böyle değerler vermedikçe hayatı öğrenebileceğimizi sanmıyorum. “Her ne yaparsan yap önce kendini düşün ancak böyle mutluluğu yakalarsın” mottolarına inanmıyorum. Başkalarını düşünmeyi öğrenebildiğinde ruhumuz olgunlaşmayı seçiyor. Kendini hiç düşünmeyip sürekli kalan kişileri düşünen insanların ruhu ise benliğiyle yüzleşmeye başlayıp onu ön plana çıkardığı zaman olgunlaşıyor. Yapboz parçaları gibi birbirini tamamlayan evrensel boşluğun kalbinde ikisi bir denge içindeler.

Denge deyince aklıma tahterevalli geliyor. Çok mutlu bir anım var yakın zamanda yaşadığım. Gece plajyolu tarafından şarkı eşliğinde yürüyüş yaparken durup binmiştik. Sonra nedendir bilmem deli gibi eğlenip gülmüştük gözümüzden yaş geliyordu artık. Hiçbir neden de yoktu. Arkadaşlarıma böyle olduğumuz için teşekkür etmem lazım.

Hislerimizi içimizde tutarak bir kez yaşadığımız hayatı çarçur ettiğimize inanıyorum. Sevdiğimiz insanlara onları sevdiğimizi her aklımıza geldiğinde söylemek gerekiyor. Çok sevdiğim biri bunu bilmiyorsa benim onu gördüğüm şekilde kendini göremez. Aynı şekilde bizleri üzen insanlara da imasız, direkt olduğu gibi hissettirdiklerini ve buna hakları olmadığını söyleyebilmeliyiz. Ya da pişmanlıklarımızı, özürlerimizi… Geç kalırsa geri dönüşü olamıyor.

İçinizdeki hava bittiğinde boğazınızda oluşan bir baskı vardır. Arada insanın o baskıyı hissetmesi gerektiğine inanıyorum. O anda neler düşünebildiğinize bakın. Size çok şey anlatacak. Hatta bence daha taze düşünmeyi sağlıyor.

Çok değer verdiğinizde oluşan hayal kırıklığı. Hayal kırıklığı. Kalp kırıklığı. Bir şeyleri kırmak, kırdığımız zaman eskisi gibi olmaması. Hani şu meşhur hikayeler tahtaya 100 çivi çaktım sonra da çıkardım tahta aynı mı vs. Bir hayalin kırılması. Nasıl hissettiriyor, kelimelere dökebilmek için daha çok yazmam gerektiğine inanıyorum. Ama geride bir boşluk bırakıyor. O insana karşı bir daha asla düzelmeyecek derin bir yara. Aranız ne kadar mükemmel olursa olsun ne kadar unutmak ve her şey eskisi gibi olsun isterseniz isteyin bilinçaltında kalan iç içe geçmiş bir boşluk.

Kalbimiz elmas gibi sert ve parlak olsun. Ama aynı zamanda şeffaf, üstüne ışık huzmeleri yağdığında içinde her türlü renk dans etsin. Kazanılması zor değerli bir maden, kırılması da bir o kadar zor. İçindekileri de en değerli seviyeye çıkartan eşsizlikte bir mücevher.

Evrensel sonsuzluktaki güzellikleri kalbine sığdıranlar, üzüntü ve kederin de en büyüğünü oraya saklarlar. Herkesin okunacak bir kitap olduğunu söyleyenler var hiç katılmıyorum. İnsanların kitaptan ziyade içindeki her çizgiye derin anlamlar yükleyen birer tablo olduğunu düşünüyorum. Dışarıdan yorumlamaya çalışanların da kendi sanat bilgileri ölçüsünde cümleler kurduğunu sanıyorum. Ama gayet de iyi bildikleri üzere tablolar kelimelere dökülmek için yaratılmazlar. Onlar sadece bir histir gördüğün anda içine doğan…

 

AYRİZ ÖYKÜ GÜR



Yorumlar