ELMASIN KİMSESİ
Kırmızı balık gölde kıvrıla kıvrıla yüzüyor, balıkçı hasan geliyor oltasını atıyor. Kırmızı balık dinle sakın yemi yeme. Balıkçı seni tutacak, sepetine atacak. Balıkçıyı sepete atan kırmızı balık..
Güneşin tuzla buz olmuş hali
içime sıkıştırılmış gibi hissettiğim zamanlar oluyor.
Düşsel bir akış sanki tüm evreni
ruhuma toplamışım ama yine de ağlama isteği doğurmuş gibi. Sahi her şeyin
bilgisine sahip olsak bu bizi huzurlu ve mutlu bir insan mı yapardı? İç huzuru
bulmuş mu olurduk? Yoksa çok derin bir hüzne mi kapılırdık? Yaşam enerjimiz
bir daha hiç geri gelmemek üzere bizi terk mi ederdi?
En büyük korkum belki de tek
gerçek korkum unutmak. Zamanın böyle akarken bizlerden bir şeyler çalması.
Güzel bir an yaşarken onu uzay boşluğunda kimsesizliğe terk edebileceğim aklıma
geliyor. Unutmanın en yetenekli olduğumuz konu olması beni hep
endişelendiriyor. Fotoğraf çekmek bu konuda benim için bir sakinleştirici
oluyor. Olanları kaydetmek, bir yerde toplu durması içimi rahatlatıyor. Bazen
kızlarla çok mutlu olduğumuz anlarda ağlayıp onları da ağlatıyorum. Duygu seli
yaşanıyor aramızda işte o anlarda güvende hissediyorum sonsuza kadar sürecek
gibi geliyor.
Hiç biri için üzüldüğünüzde
göğsünüz ağzınızdan çıkacak gibi oldu mu? Hani oradaki düğüm, yumru. Bir insana
ya da insanlara böyle değerler vermedikçe hayatı öğrenebileceğimizi sanmıyorum.
“Her ne yaparsan yap önce kendini düşün ancak böyle mutluluğu yakalarsın”
mottolarına inanmıyorum. Başkalarını düşünmeyi öğrenebildiğinde ruhumuz
olgunlaşmayı seçiyor. Kendini hiç düşünmeyip sürekli kalan kişileri düşünen
insanların ruhu ise benliğiyle yüzleşmeye başlayıp onu ön plana çıkardığı zaman
olgunlaşıyor. Yapboz parçaları gibi birbirini tamamlayan evrensel boşluğun
kalbinde ikisi bir denge içindeler.
Denge deyince aklıma tahterevalli
geliyor. Çok mutlu bir anım var yakın zamanda yaşadığım. Gece plajyolu
tarafından şarkı eşliğinde yürüyüş yaparken durup binmiştik. Sonra nedendir
bilmem deli gibi eğlenip gülmüştük gözümüzden yaş geliyordu artık. Hiçbir neden
de yoktu. Arkadaşlarıma böyle olduğumuz için teşekkür etmem lazım.
Hislerimizi içimizde tutarak bir
kez yaşadığımız hayatı çarçur ettiğimize inanıyorum. Sevdiğimiz insanlara
onları sevdiğimizi her aklımıza geldiğinde söylemek gerekiyor. Çok sevdiğim
biri bunu bilmiyorsa benim onu gördüğüm şekilde kendini göremez. Aynı şekilde
bizleri üzen insanlara da imasız, direkt olduğu gibi hissettirdiklerini ve buna
hakları olmadığını söyleyebilmeliyiz. Ya da pişmanlıklarımızı, özürlerimizi…
Geç kalırsa geri dönüşü olamıyor.
İçinizdeki hava bittiğinde
boğazınızda oluşan bir baskı vardır. Arada insanın o baskıyı hissetmesi
gerektiğine inanıyorum. O anda neler düşünebildiğinize bakın. Size çok şey
anlatacak. Hatta bence daha taze düşünmeyi sağlıyor.
Çok değer verdiğinizde oluşan hayal
kırıklığı. Hayal kırıklığı. Kalp kırıklığı. Bir şeyleri kırmak, kırdığımız
zaman eskisi gibi olmaması. Hani şu meşhur hikayeler tahtaya 100 çivi çaktım
sonra da çıkardım tahta aynı mı vs. Bir hayalin kırılması. Nasıl hissettiriyor,
kelimelere dökebilmek için daha çok yazmam gerektiğine inanıyorum. Ama geride
bir boşluk bırakıyor. O insana karşı bir daha asla düzelmeyecek derin bir yara.
Aranız ne kadar mükemmel olursa olsun ne kadar unutmak ve her şey eskisi gibi
olsun isterseniz isteyin bilinçaltında kalan iç içe geçmiş bir boşluk.
Kalbimiz elmas gibi sert ve
parlak olsun. Ama aynı zamanda şeffaf, üstüne ışık huzmeleri yağdığında içinde
her türlü renk dans etsin. Kazanılması zor değerli bir maden, kırılması da bir
o kadar zor. İçindekileri de en değerli seviyeye çıkartan eşsizlikte bir
mücevher.
Evrensel sonsuzluktaki
güzellikleri kalbine sığdıranlar, üzüntü ve kederin de en büyüğünü oraya
saklarlar. Herkesin okunacak bir kitap olduğunu söyleyenler var hiç
katılmıyorum. İnsanların kitaptan ziyade içindeki her çizgiye derin anlamlar
yükleyen birer tablo olduğunu düşünüyorum. Dışarıdan yorumlamaya çalışanların
da kendi sanat bilgileri ölçüsünde cümleler kurduğunu sanıyorum. Ama gayet de
iyi bildikleri üzere tablolar kelimelere dökülmek için yaratılmazlar. Onlar
sadece bir histir gördüğün anda içine doğan…
AYRİZ ÖYKÜ GÜR
Yorumlar
Yorum Gönder